Türk Edebiyatı Romanları
YILKI ATI (ABBAS SAYAR)
"Güçlü, hırslı bir at kişnemesi ovanın dört bir yönüne dağıldı. Dağınık düzen otlayan sekiz on at başlarını kaldırdılar ve kulaklarını diktiler. (…) İçlerinde güçlü, kuvvetlileri vardı. Kimi kahra uğramış zavallı, kimi yılkının alışığı…"
"hesaptan düşülmüş, defterden silinmiş" roman kahramanı Doru Kısrak’ın yılkıya bırakılma öyküsü ve Orta Anadolu’nun ağır kış doğasında yaşama mücadelesi, halk dilinin zengin sözcük ve deyimleriyle işlenerek, şiirsel bir anlatımla ölümsüzleştirilmiş, eşsiz bir yapıt olan "Yılkı Atı"; Abbas Sayar’ın, Sekili’de çiftçilik yaptığı yılların gözleminden yola çıkılarak yazılmış ilk romanıdır.
1971 yılında TRT Roman Başarı ödülünü alan, çok geniş okur çevresi olan "Yılkı Atı" romanını severek okuyacaksınız.
KİRALIK KONAK (YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU)
İmparatorluğun çöküş çanlarının sesi işitilirken kuşaklar arasında farklılaşan değer yargılarının, yaşam biçimlerinin çatışmasını sergileyen bir roman. Seniha-Faik-Hakkı Celis üçgeni. Tedirgin, yerleşememiş insanlar topluluğunun ortak ruh halleri, aranan nedenler, bulunan farklı gerekçeler.
YABAN (YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU)
Kendi dönemi içindeki gerçekçilik anlayışına uygun olarak yazılmış olan Yaban'da Yakup Kadri, I. Dünya Savaşı'nın bitimiyle birlikte Sakarya Savaşı'nın sonuna kadar olan sürede bir Anadolu köyünde, köylüleri, köyün durumunu, Milli Mücadele'ye ilişkin tavırlarını bir aydının gözüyle verir. Millî Mücadele sırasında Orta Anadolu’da bir köy. Tanzimat aydınının sosyo-psikolojik özelliklerinin uzantılarını taşıyan Ahmet Celal. Kendini kurtarıcı olarak gören, halkı eğitmeyi (ya da adam etmeyi) görev edinmiş, kafasında yarattığı gerçekle yaşanan gerçeğin çatışması sonucu “yaban”laşan tipik aydındır. Yaban için 'bu eser benliğimin çok derinlerinden adeta kendi kendine sökülüp, koparak gelmiş bir şeydir ' diyen yazar, bu romanda ortaya koyduğu birçok soruna daha sonra yazacağı Ankara'da cevap bulmaya çalışacaktır.
GAZOZ AĞACI ( SABAHATTİN KUDRET AKSAL)
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açıklanan 100 Temel Eser arasında yer alan Gazoz Ağacı, çağdaş öykücülüğümüzün en önemli isimlerinden Sabahattin Kudret Aksal'ın ustalığını gösteriyor. Sabahattin Kudret Aksal, şairliği ve oyun yazarlığı yanında, çağdaş öykücülüğümüzün yazık ki az yazmış. Ama her yazdığında belli bir dil ve üslup kalitesini titizlikle korumayı bilmiş, alçakgönüllü ustası. Ustalığı, öykülerini topladığı iki kitabının önemli ödüller almasıyla da belgelenmiş durumda; "Gazoz Ağacı" 1955 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı, "Yaralı Hayvan" ise 1957 Türk Dil Kurumu sanat armağanı'nı kazanmıştı.
KUYUCAKLI YUSUF (SABAHATTİN ALİ)
"Bu manasız ve yabancı hayatta bir tek şeye hakikaten sarılmış, hakikaten inanır gibi olmuştu. Bu da karısı idi. Muazzez'in varlığı Yusuf için büyük, boşlukları dolduracak mahiyette bir şey değildi, fakat onun yokluğu müthişti. Onun bu kadar sebepsiz yere, bu kadar insafsızca Yusuf'un hayatından koparılması çıldırtacak kadar acı idi. Hayatında asıl aradığı şeyin Muazzez olmadığını biliyordu, fakat Muazzez olmadan bunu aramaya muktedir olamayacağını sanıyordu."
Kuyucaklı Yusuf Türk edebiyatının belki de en romantik kahramanıdır. Hayatın ve insanların zalimliği karşısındaki naif duruşu ile bir yandan trajik bir sona ilerlerken, bir yandan da yaşadığı lirik aşk hikâyesinin kahramanı olarak edebiyat tarihinde yerini almıştır.
CEMO (KEMAL BİLBAŞAR)
Cumhuriyet'in ilk yılları... Doğu Anadolu'nun yaman coğrafyasında, aman vermez havasında, bin bir oyunuyla insanı coşturan, yoran doğasında yaşayan bir söylence Cemo. Kömür gözleri ocak alevi gibi yanan, kara saçları gök ışıltıları taşıyan, çatıldığında hançere dönüşen kaşlarıyla yürek yakan Cemo. Başı eğdirilemeyen, Nuh dedi mi peygamber demeyen Cemo, insanlarına da, hayatına da dişiyle, tırnağıyla sahip çıkan yiğit bir kadın. Doğu Anadolu'da bir masal gibi geçen hayatıyla edebiyatımızın simge isimlerinden biri. Kemal Bilbaşar'ın ağalık düzenindeki insanları, aşiret törelerini, inançlarını, yaşama biçimlerini olanca gerçekliğiyle yansıtan bir dille yazdığı Cemo, unutulmaz roman kahramanları arasında yer almış biri. Bir direnişin son romanı.
Türk Dil Kurumu 1967 Roman Ödülünü kazandı.
SİNEKLİ BAKKAL (HALİDE EDİB ADIVAR)
Halide Edib Adıvar'ın en ünlü romanı, önce 'The Clown and His Daughter', 'Soytarı ile Kızı' adıyla 1935 yılında, Londra'da yayımlanmıştı. Türkçe ilk basımı 1936'da İstanbul'da yapıldı. Birçok yabancı dile çevrilen yapıt 1942'de CHP Roman Armağanı'nı kazandı.
"İlk okuyuşumda, Sinekli Bakkal’ı bir masal-roman gibi okumuş olmalıyım. Öylesi coşkun tatlar anımsıyorum."Sinekli Bakkal, kuşaktan kuşağa, bütün roman severleri adeta büyülemiş bir romandır. Bu eserde romancı, bir yasam boyu ödeştiği Doğu-Bati sorununa, kültürün, sanatın eşiğinde sentezci yordamlar aranır.
"Fonda, II. Abdülhamit dönemi ve imparatorluk başkenti İstanbul. Bir İstanbul sokağı ki, bugün yerinde yeller esiyor. Ama Halide Edib Adıvar’ın klasikleşmiş denebilecek tasviriyle o sokağı gönlümüzde yine hissediyoruz.
"Bir genç kız, Rabia. Bir müzisyen, Peregrini. Bir Mevlevi dedesi, Vehbi Dede. Alaturka ve alafranga musiki... Bunlar hepsi el ele verince, istibdada bile karşı çıkış yolu bulunamaz mı?! "İddiasını bugün de bütün inceliğiyle koruyan bir roman..."
GURBET HİKÂYELERİ (REFİK HALİT KARAY)
Güneş çoktan batmıştı; fakat çiftlik gene, sabah oluyormuş gibi, coşkunluğunu kaybetmeyen bir aydınlık içinde, kuş cıvıltılarıyla dolu, gölgesiz, üzüntüsüzdü.
Sıcak iklimlerin akşamlarında, aslında bizim sabahları duyduğumuz bir gönül açıklığı daha doğrusu, bir yaşama, rahata giriş mutluluğu vardır. (Kitabın İçinden)
MEMLEKET HİKÂYELERİ (REFİK HALİT KARAY)
Memleket Hikâyeleri Türk edebiyatında Anadolu'nun ilk hakiki hikâyeleridir. Anadolu "Memleket Hikâyeleri’nde bütün gerçek varlığı ve iç dünyasıyla karşımıza getirilmiştir.
(Boğaz içinin Anadolu kıyısındaki ıssız, bayır ve yarı boş köylerinden birinde bir akşamüstü Hayrullah efendi evini düşünerek bayırı çıkıyordu. Tam evine yaklaştığı anda anlına bir silah dayandı ve bir ses; - Cüzdanını ver dedi. Hayrullah Efendi de mecburen cüzdanını verdi. Cüzdanda yedi yüz elli bin olduğuna rağmen hırsız beş bin aldı ve cüzdanı yere attı. Sonrada oradan koşarak ayrıldı. Hayrullah Efendi de meraklandı ve hırsızın peşine düştü. Bir bakkala kadar izledi.) (Kitabın İçinden)
AYAŞLI İLE KİRACILARI (MEMDUH ŞEVKET ESENDAL)
'Memduh Şevket Esendal Bütün Eserleri' dizisinin ilk kitabı olan 'Ayaşlı ile Kiracıları', yazarın en önemli yapıtlarından biridir. 1946 CHP Roman Ödülü'nü de alan yapıtta Memduh Şevket Esendal, cumhuriyetin ilk yıllarındaki Ankara'dan bir kesit sunar. Eğitimleri, uğraşları, dünya görüşleri farklı insanların ilişkilerini büyük bir ustalıkla sergiler; onların kişiliklerinde, dönemin bütün özelliklerini yansıtır. Memduh Şevket Esendal, Ayaşlı ile Kiracıları'nda olduğu gibi diğer romanlarında ve öykülerinde de, bireysel öğelerden bir bütüne ulaşmanın en güzel örneğini verir. Yalın ve akıcı bir dili vardır. Haklı olarak yazın tarihimizde önemli bir yer edinmiştir.
ÇAĞLAYANLAR (AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU)
"Çağlayanları bir kitap tanıtma yazısının bilinen ölçülerine göre inceleyip, değerlendiremem; elimden gelmez. Sırf aklının sağlamlığına güvenip yazanın noksanını bulmak güç değildir, yalnız öğrendiğini satanın yanlışını yakalamak daha da kolaydır. Ama aşk ile coşan bir Çağlayanın sürükleyici gücüne karşı kim durabilir! Müftüoğlu Ahmet Hikmet, sanki bir kitap yazmamış da sayfalarının arasına yüreğini yerleştirmiş. Hâlâ diri bir yürek, hâlâ büyük bir yürek! Öyle bir yürek ki, katıksız bir imanın beslediği ölümsüz ve kocaman bir sevgi ile çarptığını hâlâ duyabilirsiniz; azıcık bir kabiliyetiniz kalmışsa, ıstırabı ile hâlâ tutuşabilirsiniz; Böyle bir kitap için ne yazılır, hele bencileyin bir garip ne yazabilir... Hiç!.. Sadece okunmasını isterim."
(Galip Erdem)
KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA BİR İZDİVAÇ (HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR)
Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç (Evlenme)'de 1910 Halley kuyruklu yıldızının dünyaya yaklaşmasıyla, bu olayın İstanbul'da yarattığı heyecan anlatılır. Yazar bu olayı eğlendirici bir anlatımla verirken, bilimin ve düşüncenin savunmasını da yapmaktadır.
MOR SALKIMLI EV (HALİDE EDİB ADIVAR)
Mor Salkımlı Ev, yakin tarihimizin ruh iklimini anlamak, kavramak ve o iklimde yasamak açısından essiz bir ani kitabidir. Burada Halide Edib, kendi çocukluğunu, yetişme yıllarını, ilk yazılarını, ilk evliliğini, esinden ayrılışını, Milli Mücadele'ye hangi sebeplerle başlandığını keleme getirirken; bir yandan da imparatorluğun son dönem peyzajını çizer.
Bu eser, 'Hürriyet İmtihanı’ndan kim bilir kaç kez alnının akıyla geçmiş bir yazarın, o hürriyet imtihanına savruluş çağını dile getirmektedir."
Selim İleri
ÇALIKUŞU (REŞAT NURİ GÜNTEKİN)
ÇALIKUŞU, Reşat Nuri Güntekin'in en yaygın ününü kazandığı ilk romanı. Romanda, iyi öğrenim görmüş bir İstanbul kızının, Anadolu'nun çeşitli köy ve kasabalarında öğretmen olarak yaşadığı serüven anlatılır. Dekorun yer yer büyük bir güç taşımasına karşın, Çalıkuşu duygusal bir sevgi öyküsüdür. Serüven yönü ağır basan bu romanda, kişilerin duygu dünyaları, ülke gerçeklerinden soyutlanmadan verilir. Çalıkuşu, her yaştan insanın rahatlıkla okuyup sevebileceği önemli romanlarımızdan biridir. Feride, güzel insanların sevgilisidir. Çalıkuşu bir ışıktır...
ANADOLU NOTLARI (REŞAT NURİ GÜNTEKİN)
Reşat Nuri Güntekin'in, Anadolu'nun sosyal ve kültürel hayatıyla ilgili çeşitli gözlemleri. Yazar, Milli Eğitim Bakanlığı Müfettişliği sırasında, uzun yıllar boyu Anadolu'da yaptığı gezilerin sağladığı gözlemlerinden bir bölümünü bu kitapta toplamıştır. Özellikle Anadolu'da sık sık rastlanan tuluat tiyatrolarına da değinilen kitap, yazarın çeşitli yazılarından oluşuyor.
FATİH HARBİYE (PEYAMİ SAFA)
Yazar bu romanında Tanzimat` tan kopup gelen, Millî Mücadelede ve sonraki yıllarda alevlenen batılılaşma hareketlerinin Türk tipindeki ve cemiyetindeki etkilerini incelemektedir.
DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU (PEYAMİ SAFA)
Roman, yalnız ve hasta bir çocuğun ızdırabını, çocukça aşkını ve kıskançlığını; mutlu olmak isteyen bir genç kızın temiz sevgisini; inanmak arzusu bütün benliğini saran bir insanın kuruntularını ve çıplak hastane duvarı gerisindeki hıçkırıklarını anlatır.
İnsanın ruhuyla bedeni arasındaki korkunç ilişkiyi anlatıyor Peyami Safa. Mutlulukların ve felaketlerin bu derece kuvvetli anlatılabilmesi unutulmaz klasikler arasına sokuyor bu kitabı. Çünkü sevildiğini hissetmenin yarattığı mucizeler var bu sayfalarda.
ESİR ŞEHRİN İNSANLARI (KEMAL TAHİR)
'Esir Şehir Üçlemesi' edebiyatımızın güçlü ve klasikleşmiş ismi Kemal Tahir'in başyapıtlarındandır. Her büyük ve klasik yapıt gibi, bir ya da birden çok problematiği mükemmel bir biçimde işleyen bu nehir roman dizisinin ilk kitabı olan 'Esir Şehrin İnsanları'nda Kemal Tahir, Mütareke Dönemi Osmanlı aydınının ve İstanbul'unun destansı direnişinin ve mücadelesinin benzersiz bir fotoğrafını çekmektedir.
Kurtuluş Savaşı öncesinin anlatıldığı pek çok roman yazılmıştır kuşkusuz, ama hiçbiri bu denli edebi ve ölümsüz olamamıştır.
'Türkiye'yi, Türkleri sahiden tanımak isteyen yerli yabancı herkes Kemal Tahir'i okumak, anlamak zorundadır.' (Halit Refiğ)
AGANTA BURİNA BURİNATA (CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI-HALİKARNAS BALIKÇISI)
'Balıkçılar, sünger avcıları, dalgıçlar, gemiciler... Halikarnas Balıkçısı'nın hikâye ve romanlarıyla gelen bu tipler, sadece edebiyata ilk kez geldikleri için ilginç değillerdir. Balıkçı, denize bağlı olarak, güzelliği, özgürlüğü, başkaldırıyı, insanoğlunun geçmişteki ve gelecekteki arayışlarını, kayıplarını, bunalımlarını, korkularını, ışığı kırar gibi kendiliğinden alabildiğine etkin bir anlatımla ortaya koyarak, çağdaş insancıl bakışla eski uygarlıklar arasındaki bağları göstermiştir.'
KUMPANYA / KAYIP ARANIYOR (SAİT FAİK ABASIYANIK)
Bu kitap, Sait Faik'in, üç öyküden oluşan 'Kumpanya' kitabıyla, roman diyebileceğimiz uzun soluklu bir öykü olan 'Kayıp Aranıyor'u bir arada okuma şansını veriyor. Tuluat tiyatrolarımızın, bütün yönleriyle anlatıldığı 'Kumpanya'daki diğer iki öykü, toplumsal eleştiri, insanın değeri üzerinde bazı tartışmalar ve Grenoble yaşamından alınmış görüntülerle örülmüştür.
'Kayıp Aranıyor'da; yalansız, dolansız, özgür bir yaşayışı özleyen; çevresine, törelere önem vermeyen ve mutluluğu arayan Nevin'in yaşamı, bir bakıma Sait Faik'in yaşamıdır. Nevin, bulamadığı mutluluğun ardında geçen yaşamından, kayıplara karışarak kurtulur. Sait Faik de ölümle uzaklaşmıştır bu arayıştan.
KALPAKLILAR (SAMİM KOCAGÖZ)
Kalpaklılar, Samim Kocagöz’ün Kurtuluş Savaşımızı destansı bir dille anlattığı, tarihimizin önemli bir bölümüne tanıklık eden yaşamış kahramanların da yer aldığı belgesel bir roman.
Doludizgin’le bir bütün oluşturan Kalpaklılar’da Kurtuluş Savaşı, İzmir’in işgalinden başlanarak anlatılıyor. Bağımsızlık hareketi, iç ayaklanmalar, Kuvayı Milliye ruhu, Kurtuluş Savaşı’nın örgütlenme evresi Kalpaklılar’da; sonraki zorlu dönem ise Doludizgin’de veriliyor. Kocagöz, çocukluğunun bu zor günlerini sadece kendi çocuk gözüyle değerlendirmemiş; Kalpaklılar’ı belgelere dayandırarak ve tanıklardan dinleyerek oluşturmuştur.
Kurtuluş Savaşı’nda, Kuvayı Milliyecilerin sembolü durumuna gelen 'kalpak', Samim Kocagöz’ün romanına ad olmuştur; çünkü Kurtuluş Savaşı serüveninin ayrıntılarıyla işlendiği bu romanın ana izleklerinden olan Kemalistlerle padişah yanlıları, başlarındaki sarık veya kalpakla birbirinden ayırt edilirmiş. Kocagöz’ün böyle güçlü bir simgeyle adlandırdığı romanı, okuyucuya her satırda tarihin sayfalarını yavaş yavaş açarken gösterilen özeni ve duyarlılığı hissettirir. Böylece Kurtuluş Savaşı anıları, Samim Kocagöz’ün elinde her yönüyle işlenilen destansı bir romana dönüşmüştür.
'Samim Kocagöz’ün asıl başarısı, birbirini tamamlayan sayısız olayı romanın gelişimi içinde birbirine bağlayarak kimi savaş sahnelerinde, ‘ateş hattı’ndaki insanı kişi olarak da koyabilmesidir.' (Şükran Kurdakul)
SOKAKTA (BAHAETTİN ÖZKİŞİ)
'Sokakta',1975 yılı 'Peyami Safa Roman Yarışması'nda 'Başarı Ödülü' almış bir eser.
Konusunu geçtiğimiz son yüz elli yıldan alan bu kitapta, aldatılmış insanlığın hikâyesi, bir kenar sokakta meydana gelen olaylara anlatılmaya çalışılmış. Şu var ki, karamsar değil yazar. Sanki birbirine zıt kuvvetlerin ortaya çıkaracağı mutlulukları inançla bekliyor.
TÜTÜN ZAMANI (NECATİ CUMALI)
Edebiyatın her dalında verdiği birbirinden başarılı ürünlerle Çağdaş Türk Sanatının önde gelen adlarından biri olan "Necati Cumalı", "Tütün Zamanı" genel adı altında düşündüğü üçlünün ilk romanı "Zeliş"te çarpıcı bir aşk öyküsünü eksen alarak tütün ekicilerinin özel yaşayışlarını yansıtıyor. Romanın yayınlandığı günden beri aşkını, aile çevresine bütün bir kasaba halkına karşı, tek başına, cesaretle savunan "Zeliş" Türk Edebiyatının en sevilen kadın kahramanlarından biri oldu. 1960'ta sinemaya 1973'te televizyona aktarılan "Zeliş", arkası yarın programına uygulanarak Türkiye radyolarında tekrar tekrar yayımlandı.
KÜÇÜK AĞA (TARIK BUĞRA)
Küçük Ağa, Kurtuluş Savaşı yıllarında, siyasal karar ve tartışma merkezlerinin uzağında, Kuvvacı/Millici denilen, ama ne oldukları, neyi temsil ettikleri pek bilinmeyen birilerinin açtığı savaşa katılıp katılmamanın vebalini tartarak bir karar verme durumunda kalan insanları anlatır. Asırlardır sadece “halife-i ruyi zemin”in, padişahın açtığı sancağın altında savaşılacağı bilgi ve inancıyla yaşamış taşra insanlarının, halife-padişah çağrısının yokluğunda ve işgal haberleri yayılırken yaşadıkları ikilemlerin, açmaz ve iç çalkantıların, kendileri ve kaderlerine sahip çıkma hakkında yeniden düşünmek zorunda kalışlarının hikâyesidir. Tarık Buğra’nın kendi deyişiyle Küçük Ağa, destanlara yakışır bir konuyu ele almasına rağmen, destan değil, gerçekliği anlatan bir romandır. İttihatçıların ve Kuvvacıların değil, inanç ve gelenek kalıtıyla baş başa, ilk kez kendisi ve kendi adına geleceği için karar vermeye çalışan bir ahalinin “kahraman”ı olduğu bir roman. Şimdilerde Küçük Ağa’yı okumak, güncelliğini bir kez daha kazanmış bir öyküyü, sorunsalı yeniden okumak demektir.
KAPLUMBAĞALAR (FAKİR BAYKURT)
Kaplumbağalar Türk köylüsünün yaratıcı gücüne inancın romanıdır; hiç sürülmemiş, üzerinde ot çöp kalmamış, pur taşlarıyla dolu topraklarda bağ yetiştirenlerin (...) Bozkırın rengini değiştirenlerin romanı... Fakir Baykurt köylülerin yaratıcı gücünü gösterebilmek için, kavganın tabiatla insan arasında olmasına özellikle önem vermiş; köylülerin 'kara toprağın rengini değiştirmek' için giriştikleri mücadelede bir sınırlayıcı güçle karşılaşmamalarını istemiş. Alevi köyünü seçmesi sanırım bundan: Ağa da yok. Egemen güçlerin temsilcisi, çıkar koruyucusu bir muhtar da yok; Muhtar Battal, köylülerin ortak çıkarları için, köylülerle birlikte çalışan herhangi bir köylü.